1.Soğuk Savaş Dönemi Afrika Politikası

Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında özellikle siyasi ve askeri alanda girişilen rekabet, ABD’nin bu dönemdeki Afrika politikasını şekillendiren temel faktör olmuştur.

Bu dönemde, kendilerini ABD’nin müttefiki olarak tanımlayan ve ABD için stratejik açıdan önemli olan Kenya, Etiyopya, Fas ve Liberya gibi ülkeler, Amerikan hükümetinden sivil ve askeri yardım almış ve ABD’ye sağladıkları üsler sayesinde de aldıkları yardım miktarı artmıştır.

 

Soğuk Savaş döneminin kendine has dinamikleri içerisinde ABD, Afrika’yı Sovyet etkisine kaptırılmaması gereken bir kıta olarak görmekteydi. Bunun için ABD, Soğuk Savaş döneminde anti-komünizme dayanan dış politika anlayışının bir sonucu olarak kıtadaki güvenlikle ilgili birtakım sorunlara dâhil olmuş, hatta bazı müttefiklerini de silahlandırmıştır.

Özetle; Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Afrika politikasını belirleyen temel etkenin ‘komünizm ile girişilen savaş çerçevesinde, Afrika ülkelerinin Sovyet etkisi altına girmesini önlemek’ olduğunu söyleyebiliriz.

2.Soğuk Savaş Sonrasında ABD’nin Afrika Politikasını Belirleyen Faktörler

Soğuk Savaş sonrası ABD’nin Afrika politikasının temel amaçlarını; Çin’in Afrika’da artan etkisinin dengelenmesi, küresel terörle mücadele ve başta petrol olmak üzere kıtanın zengin doğal kaynaklarının kontrolünü sağlamak şeklinde sıralamak mümkündür.

2.1. Çin ile Rekabet

Genel anlamda Çin’in Afrika politikası, ABD’nin Afrika politikalarıyla büyük ölçüde çelişmektedir. Nihayetinde, Çin’in politikalarının hedefine ulaşması, bir yerde ABD’nin kıtadaki etkinliklerinin kısıtlanması anlamına gelmektedir.

Çin’in kıta geneline yaymayı başardığı aktif politikaların yanı sıra Afrika’nın ürettiği petrolün her geçen gün daha fazlasını ithal etmesi ve Angola, Nijerya ve Sudan gibi enerji kaynakları açısından zengin bölge ülkeleriyle güçlenen ilişkiler, ABD’nin kıtadaki çıkarları açısından ciddi bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.

Çin’in Afrika ülkeleriyle, özellikle geçtiğimiz 10 yılda ilişkilerini giderek artırması, ABD’yi kıtadaki etkisinin azalacağı ve Afrika petrolüne ulaşımının sekteye uğrayacağı tehlikeleriyle alarma geçirmiştir.

Öte yandan, ABD’nin kıtadaki diplomatik varlığı azalırken Çin’inki giderek artmakta ve Afrikalılar Çin’i, Afrika ülkeleriyle olan ilişkilerinde kazan-kazan politikasını vurgulayan bir ülke olarak görmektedirler.

Hızla büyüyen ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, iktisadi ve ticari kaygılarla hareket eden Çin’in, Afrika ile ticaret hacmi 2012’de 200 milyar dolara çıkmıştır. (Bu rakam ABD’nin 2012 yılındaki ticaret hacminin iki katından fazladır.)

Uzmanlara göre; kıtada artan ABD-Çin rekabetinin Soğuk Savaş dönemine benzer bir ideolojik savaşa yol açmayacağı ortada; ancak iki ülke arasında yaşanan hegemonya yarışının önümüzdeki yıllarda artacağına da kesin gözle bakılıyor.

2.2. Terörizmle Savaş ve AFRICOM

ABD silahlı kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa Komutanlığı, Pasifik Komutanlığı, Güney Komutanlığı, Kuzey Komutanlığı ve Merkezi Komutanlık gibi birleşik komutanlıklardan oluşmaktaydı. Her komutanlığın ayrı sorumluluk sahalarının bulunduğu bu yapılanma içinde Afrika, Avrupa Komutanlığı kapsamına dâhil edilmişti.

Ancak 11 Eylül 2011 saldırıları sonrasında Afrika’nın zayıf ve kırılgan ülkelerinin el-Kaide gibi terörist gruplara ev sahipliği yaptığı inancı, ABD’nin Afrika’daki askeri varlığı konusunu tekrar gündeme getirdi. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından Afrika’da özellikle askeri anlamda etkin olma çabasına girişti.

Bu doğrultuda ABD hükümeti, 2006 yılının başından itibaren, stratejik ve iktisadi açıdan giderek daha önemli hale gelen Afrika için ayrı bir komutanlık kurma kararı aldı. Afrikalı ülkelerden ve kıtadaki çeşitli bölgesel örgütlerden aldığı tüm eleştiri ve kınamalara rağmen, merkezi Almanya’nın Stuttgart kentinde olan AFRICOM, Ekim 2007’de kuruldu.

Çin’in Afrika ülkelerinin iç işlerine müdahale etmeme prensibine zıt olarak, Amerikan yönetiminin AFRICOM gibi kuruluşlar aracılığıyla müdahaleci bir tutum takınması, ABD’nin kıtadaki tüm faaliyetlerine şüpheyle yaklaşılmasına neden olmaktadır.

Belki de bu endişeleri biraz olsun gidermek amacıyla AFRICOM’un resmi sitesinde ‘’AFRICOM, hiçbir şekilde, hiçbir Afrika ulusunun bağımsızlığını ihlal etmeyecektir.’’ şeklinde bir açıklama yer almaktadır.

2.3. Afrika’nın Petrol Rezervleri

Dünya Bankası ve BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), Afrika’nın petrol ve gazının %36’sının AB ülkelerine, %33’ünün ABD’ye, %9’unun ise Çin’e gittiğini belirtmektedir.

ABD, 2002 yılında petrol ithalatının % 16’sını Sahra-altı Afrika’dan yapmıştır. Milli İstihbarat Konseyi, bu oranın 2015’te % 25’e ulaşacağını iddia etmektedir.

ABD’nin kıtadaki askeri varlığını arttırma sebeplerinden birinin de, Afrika’nın petrol gibi doğal kaynaklarına duyduğu ihtiyacın bir sonucu olduğu iddia edilmektedir. Bu anlamda Afrika ülkelerine yapılan silah satışları ve bu ülkelerdeki askeri personele verilen eğitimler, ‘terörizmle küresel savaş’ ve artan terörist tehdit iddialarıyla meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle ABD’nin kıtada ayrı bir askeri komutanlık oluşturmasının ardındaki temel etkenin, bu hayati kaynağa ulaşımın güvence altına alınması hedefinden başka bir şey olmadığı da apaçıkça ortadadır.

Yararlanılan Kaynaklar ve İnternet Siteleri

  • Dünya siyasetinde Afrika, Editör: İsmail Ermağan, Nobel Yayınları, s. 73-102
  • Büyük Güçler ve Afrika ‘’21. Yüzyılda Çok Boyutlu Afrika Rekabeti’’, Ufuk Tepebaş, TASAM Yayınları
  • Schneps, Kyle Benjamin, ‘’The US-China ‘cold war’ in Africa’’ http://www.issafrica.org/iss-today/the-us-china-cold-war-in-africa
  • Plaut Martin, ‘Has Bush been Africa’s bestfriend?’’ http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/7831460.stm