Bu yazımızda, binlerce yıllık maziye sahip olan ve birbirinden farklı toplumların müşterek katılımlarıyla doğan medeniyetlere beşiklik eden Afrika’daki tasavvuf ve tarikatlerden, bu tarikatlerin kıtada İslam’ın yayılmasında ve kökleşmesindeki etkilerinden bahsedeceğiz.

Öncelikle; tarikat kurumlarının, İslam tarihi boyunca Müslümanlar üzerinde icra ettiği dini, siyasi, ahlaki, sosyokültürel hatta iktisadi etkilerin bilinen bir gerçek olduğunu ifade ederek başlayalım.

Afrika kıtasının İslamlaşma etkenleri arasında ticareti, evliliği, dini törenleri ve azatlı kölelerin dine hizmetlerini saymakla beraber bu konudaki en büyük işlevi bilhassa kırsal kesimde tarikatler ve zaviyelerin gördüğünü de hemen ekleyelim. Çünkü oralarda zaviye demek; mektep, yetimhane, darülaceze, yardımlaşma, şefkat merkezi ve hastane demekti. Herkesin dini, siyasi ve toplumsal müracaat noktası zaviyeydi.

TASAVVUF VE TARİKATLERİN AFRİKA’DAKİ ETKİLERİ

Afrika tarikatlerinin yaygın oldukları ülkelerde gerçekleştirdikleri en önemli fonksiyonun, idari, siyasi ve askeri boşluğu doldurmak olduğunu söyleyebiliriz. Mesela; kabile kavgalarının ve kan davalarının yaygın olduğu, kıta emniyetinin söz konusu olmadığı, deniz korsanları ya da karadaki silahlı çeteler ve eşkıya zümreleri yüzünden yol güvenliğinin kalmadığı dönemlerde, İslam kardeşliğini, toplumsal dayanışmayı, paylaşma kültürünü, birlikte yaşama tecrübesini, hak ve hukuka saygıyı öğütleyen Ticaniyye, Arusiyye, Medeniyye, Senusiyye, Müridiyye, Şazeliyye ve Kadiriyye zaviyeleri, bölgede sulh ve sükûnun sağlanmasına büyük katkıda bulunmuşlardır.

Açlık, kıtlık, kuraklık, yoksulluk ve savaşlar yüzünden zor anlar yaşayan Afrika halkları, bilhassa on beşinci yüzyıldan itibaren sıcak ekmeği, pişmiş aşı, ağız tadı ile karnını doyurma imkânını ve düzenli beslenebilme alışkanlığını zaviyelerde sunulan imkânlardan faydalanarak kazanmışlardır.

Bir diğer yönü ile zaviyeler; iman, ahlak, edep, erkân ve insanlık eğitiminin verildiği dergâh ve mescitlerdi. Halkın moral kaynağı, umut merkezi ve hayal dünyası da yine zaviyelerdi.

Afrika halkları misyonerlik, sömürgecilik, emperyalizm, işgal, savaş, kıtlık ve açlık felaketlerine rağmen halen kendi değerleri ile birlikte ayakta kalabilmişlerse bunu en çok yaşam kaynağı olarak gördükleri tarikat şeyhlerinin öncülüğü ve rehberliğine borçlu hissetmişlerdir.

Yine, Afrika’daki tarikatlerin en önemli başarısının; sahip oldukları fikirler, yaymaya çalıştıkları düşünceler, evrad ve zikir halkaları ile putperest kabileler arasında İslam’ın yayılışını sağlamaları, İslam ve Müslümanları tehdit eden Haçlı saldırıları, misyonerlik teşkilatları ve Avrupalı sömürgeciler karşısında güçlü bir teyakkuz oluşturmaları ve Afrika halklarının bağımsızlık mücadelesinde öncü rol oynamaları olduğu ifade edilmektedir.

Sonuç olarak: Sudan’da kaldığım bir senede, hemen hemen tüm kıta ülkelerinden tanıştığım arkadaşlarımla da yaptığım bilgi alışverişine dayanarak ifade edecek olursak; sufi tarikatleri, Afrika’daki dini hayattan soyutladığımız zaman büyük bir çıkmaza düşeriz. Çünkü Afrika, kelimenin tam manasıyla bir tarikatler coğrafyasıdır.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Afrika’da Tasavvuf ve Tarikatler, Abdullah Abdürrezzak İbrahim, Ensar Yayıncılık, s. 30-34

Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, Muhammed Tandoğan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 82-83