Kur’ân-ı Kerîm’de Allah-u Teala: Yahudilerin, kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerini, peygamberlerini öldürdüklerini, İslâm’a kin, hırs ve düşmanlık beslediklerini, Müslümanların aleyhinde planlar kurduklarını, Müslümanlar için en şiddetli düşman olduklarını, yeryüzünde fesat çıkardıklarını, zalim olduklarını, sıkça ihanet ettiklerini beyan etmektedir.

Bu minvalde son peygamberin kendilerinden gelmesini ümit eden ama hal böyle olmayınca hak bir peygamber olduğunu bilmelerine rağmen onu ret ve inkâr eden Yahudilerin, asr-ı saadette Resûl-i Ekrem Efendimiz’e ve İslâmiyet’e karşı gayız ve kin içinde yapmış oldukları düşmanlıklar ve suikastlardan birkaç misali zikredeceğiz.

a. Yahudiler, bazı kelime oyunlarıyla Resulullah’ın ölümünü istemiş ve ona büyü yapmaya kalkışmışlardır. Bir gün Peygamber Efendimiz’in yanına gelerek ona şöyle selam verdiler: Es-samu aleyke, ya Ebe’l-Kâsım, dediler. Peygamberimiz: “Ve aleyküm” buyurdu. Buna çok öfkelenen Hz.Âişe hiddetli bir şekilde: Aleykümü’s-samu ve’l-la’netu, dedi. Bunun üzerine Efendimiz: “Ya Aişe! Şüphesiz ki Allah her işte yumuşaklığı ve halim olmayı sever.” buyurdu. Hz. Aişe: Ya Resulallah onların sana ne söylediklerini işitmedin mi? deyince de: “Elbette işittim. Ben de onlara ‘ve aleyküm’ dedim” buyurdu. Yahudilerin Es-samu aleyke şeklinde verdikleri selamın anlamı, “Ya Muhammed! Ölüm senin üzerine olsun” demekti. Peygamberimiz ferasetiyle bunu anlamış ve verdiği cevapla, “Sizin üzerinize de olsun” manasında “Ve aleyküm” diyerek onlara mukabelede bulunmuştu. (Sahih-i Müslim)

b. Lebid ismindeki dehşetli bir Yahudi sihirbaz; Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselamı rencide etmek için ona acib ve oldukça müessir bir sihir yapmıştı. Bir tarağa saçları sararak yaptığı bu sihri de bir kuyuya atmıştı. Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselam, Hazret-i Ali’ye ve sahabelere ferman etti: “Gidiniz, filan mevkide falan kuyuda bu çeşit sihir aletleri var, onları bulup getiriniz.” O sahabeler gittiler, Resulullah’ın tam tarif ettiği mevkide o sihir aletlerini bulup getirdiler. O tarağa sarılan saçların her bir teli açıldıkça Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselam dahi rahatsızlığından bir hiffet ve afiyet buldu. (Sahih-i Buhari & Sahih-i Müslim)

c. Gazve-i Hayber’de Zeyneb ismindeki bir Yahudi dessas bir kadın, Resul-i Ekrem’e ve mukarrebin-i sahabeye darbe vurmak istediği için suikast niyetiyle bir keçiyi biryan yapıp pişirmiş, gayet müessir bir zehir ile zehirlemiş ve Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselama göndermişti. Sahabeler o gelen yemeği yemeye başladılar. Bir rivayete göre o etten bir lokmayı ağzına alır almaz hemen geri çıkaran Resulullah Efendimiz birden ferman etti: اِرْفعُواۤ اَيْدِيَكُمْ اِنَّهَاۤ اَخْبَرَتْنِى اَنَّهَا مَسْمُومَةٌ Yani pişirilen keçi bana dedi ki: “Ben zehirliyim!”. Herkes elini çekti. Fakat o şiddetli zehrin tesirinden Bişr İbni’l-Bera, aldığı bir tek lokmadan dolayı şehiden vefat etti. Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselam, o kadını çağırdı. Ferman etti: “Neden böyle yaptın?” O menhuse dedi ki: “Sen benim babamı, amcamı ve kocamı öldürdün! Kavmime yapmadığın kalmadı! Eğer peygamber isen bu zehir sana zarar vermeyecek, eğer padişah veya bir kral isen sana zarar vermek ve böylece insanları senden kurtarmak için yaptım.” (Sahih-i Buhari) Bazı rivayette Resulullah o kadını öldürtmemiş, bazı tarikte öldürtmüştü. Muhakkikin-i ulema ise: Resul-i Ekrem’in onu öldürmese de Bişr İbni’l-Bera’nın yakınlarına teslim ederek onların öldürdüklerini söylemişlerdir.

Hz. Enes’ten gelen rivayete göre, Peygamber Efendimiz Hayber’in fethi esnasında gerçekleştirilen bu zehirlemeden sonra hayatı boyunca zaman zaman bu zehrin etkisiyle hasta oluyor, mübarek vücudunu ateş basıyor, acı hissediyor ve sıkıntı çekiyordu. Hz. Aişe’nin rivayet ettiğine göre Resulullah Efendimiz hayatının en son günlerinde iken “Ey Aişe! Hayberde ağzıma koyduğum tek lokmadaki o zehirli yemeğin acısını hep hissedegeldim.  Şimdi ise, onun tesiriyle adeta şah damarımın koptuğunu hissediyorum.” buyurmuştur. (Sahih-i Buhari) Bu rivayeti dikkate alan alimler, Resul-i Ekrem Efendimiz’in maddeten de şehit mertebesine erişerek ahireti teşrif ettiklerini ifade etmektedirler.

d. Siyer çalışmalarıyla tanınan İbn İshak’ın rivayet ettiğine göre, Hicretten sonra Müslümanlar Medine’de Yahudilerle birlikte yaşamaya başlamışlardı. Müşriklerin yanı sıra Yahudiler de Resûlullah’ı defalarca öldürmeye teşebbüs etmişlerdi. Resûl-i Ekrem Medine’ye gelen Amiroğulları kabilesinin talebi üzerine çoğu Ashab-ı Suffa’dan olan 70 kadar Müslümanı Kur’an öğretmek ve İslamı tebliğ amacıyla onlarla birlikte gönderdi. Ne yazık ki kafiledekiler Maune kuyusu civarında pusuya düşürülerek şehid edildiler. İçlerinden sadece Amr b. Ümeyye kurtulabildi. Allah Resulü, Medine Vesikası maddelerine göre Nadiroğulları Yahudilerinin yaşadıkları mahalleye gitti. Nadiroğulları, “Ya Muhammed! Sen bizi pek ziyaret etmezdin. Otur da sana yemek yedirelim.” dediler. Bir evin duvarının dibinde gölgede oturup sohbete başladılar. Bu sırada Nadiroğullarından bazıları aralarında konuşmaya başladı. Huyey b. Ahtab, “Muhammed birkaç arkadaşıyla gelmiş. Sayıları bir elin parmakları kadar bile değil. Bu evin üstünden üzerine büyük bir taş atıp onu öldürün. Bir daha onu böyle yalnız bulamazsınız. Eğer o öldürülürse ashabı da etrafından dağılır. Onunla birlikte olan Kureyşliler de kendi memleketlerine giderler. Buradaki Evs ve Hazrecliler de sizinle dostluk anlaşması yapmış kimseler olarak kalırlar. İleride yapmayı düşüneceğiniz bir iş önünüzde duruyor” dedi. Bunun üzerine Amr b. Cihâş ismindeki bir Yahudi teklifi kabul etti. Sellam b. Mişkem ise “Arkadaşlar! Ne olur bu kez bana itaat edin, sonra yine muhalefet edersiniz! Vallahi böyle bir şey yaparsanız ihanet ettiğimiz ona haber verilir ve bu onunla aramızdaki sözleşmeyi bozmak anlamına gelir. Sakın yapmayın!” sözleriyle bu suikast planına karşı çıktı. Ne var ki Amr b. Cihâş kayayı Resulullah’ın üzerine atmak için hazırlanmıştı. Fakat tam fırlatacaktı ki, Habib-i Kibriya, aniden oturduğu yerden kalkıp uzaklaştı. Etraftakiler def-i hacet için kalktığını zannettilerse de o Medine’ye dönmek niyetiyle ayağa kalkmıştı. Öte yandan Nadiroğulları mahallesine beraber gittiği heyet bundan habersiz orada oturuyor, sohbete devam ediyorlardı. Vakit uzayınca Hz. Ebubekir, “Boşuna bekliyoruz” diye ayaklandı. Bu sırada Huyey b. Ahtab, “Ebü’l-Kasım acele etti. Biz onun ne ihtiyacı varsa gidermek ve ona yemek yedirmek istiyorduk” diyerek durumu örtbas etmeye çalıştı. İşin aslı, Resulullah, Cibril-i Emin vasıtasıyla suikast planından haberdar edilmiş, bunun üzerine oradan ayrılmıştı. Bu hain girişimle Nadiroğulları Medine Vesikası’nı imzalarken verdikleri sözde durmamış ve Müslümanlara ihanet etmiş oluyorlardı. Sonuçta Hz. Peygamber’in emriyle oturdukları mahalle muhasara edilecek ve yaptıklarının cezası olarak Medine’den sürüleceklerdi.

Bu dört hadise bile, Yahudilerin ne kadar dessas, gaddar, mekkar, hain bir millet olduklarını göz önüne sermektedir. Ne var ki onların kurmuş oldukları bütün bu tuzaklar, suikastler, entrikalar ve ihanetler Cenab-ı Allah’ın izniyle boşa çıkmış ve akim kalmıştır. Yüce Rabbimiz وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ yani “Ve Allah, seni insanlardan muhafaza edecektir” ayet-i kerimesinin kudsi, manevi kal’asında Resul-i Ekremini müşriklerin, münafıkların ve özellikle de Yahudilerin şerlerinden emin etmiştir.

Hakim en-Nisaburi’nin kaydettiğine göre, bu ayet-i kerime hakkında Abdullah b. Abbas’tan şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Bu ayet, Uhud harbi günü Resul-i Ekrem Efendimizin mübarek yüzü yaralanıp dişi kırıldığı vakitten sonra nazil olmuştur. Bu ayet-i kerime nazil oluncaya kadar ashab-ı kiramdan bir cemaat her daim Resulullah hazretlerinin etrafında toplanmış onu muhafaza ediyorlardı. Bu ayet nazil olunca Sevgili Peygamberimiz “Ey ashabım, Allah beni muhafaza etmeyi vadetti, artık ondan başka muhafıza lüzum kalmadı.” diyerek onların cümlesine yanından ayrılmaları için izin vermiştir.”

Biz de Hafız-ı hakiki ve Hayru’l-hafızin olan Rabbimiz’den dua ve niyaz ediyoruz ki: Ya Rabbena ya İlahena! Bu ayetin metin kal’asında Resul-i Ekrem’i ve umum sahabeleri muhafaza eylediğin gibi; bütün ehl-i imanı, hususan 7 Ekim 2023’ten bu yana çok müşkil durumda bulunan Filistin ve Gazze’deki masum ve mazlum kardeşlerimizi bu necis milletin her türlü şerlerinden, suikastlerinden ve kötülüklerinden emin ve mahfuz eyle. Düşmanlarımızın bize galip gelmesinden ve bizim hakkımızda şamata yapmalarından bizi muhafaza eyle. Bizlere maddi manevi zaferler ve şanlı fetihler ihsan eyle. Amin.