Hayatımda altın bir kural vardır: ‘’Yola çıkmak, yolda olmak ama yoldan çıkmamak!’’ yani durağan, statik, hareketsiz, atıl, tembel kalmaktansa hareket etmek, yani sahaya çıkmak; sahadaki zorluklara karşı da göğüs gerebilmek, mukavemet göstermek, pes etmemek yani sahada kalmak ve son olarak da istikamet sahibi olmak yani yolda kalmak ve yoldan çıkmamak…

‘’Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz’’ hadis-i şerifinde belirtildiği üzere, her seyahatte, her yolculukta, valizimi açıp eşyaları içine yerleştirdiğim her anda içimi büyük bir mutluluk kaplar, bu da kuvve-i maneviyemi, moralimi ve dolayısıyla sağlığımı doğrudan olumlu yönde etkiler.

Bu çerçevede infak şuurunu ve ümmet bilincini kuvvetlendiren insani yardım çalışmaları bağlamında, mahzun gönüllere neşe serpmek, paylaştıkça çoğalan iyilik ve güzelliklere vesile olabilmek gayesiyle bu bayram Hayrat Yardım Derneği ile Afrika’nın en batısına, Moritanya’ya gitmeyi nasip etti Rabbim.

Yaşadığımız ülkeden binlerce kilometre uzakta, bir yüzü okyanusa bir yüzü çöle bakan, en büyük hazinesi güler yüzlü insanlar olan bir Müslüman ülke; Moritanya…

UÇUŞTAN ÖNCE:
Güzel bir söz vardır ya: “Önce yoldaş, sonra yol” diye… Hakikaten de yolu güzelleştiren yola beraber çıktığımız arkadaşlarımız oluyor hep. Ben de birbirine sahip çıkan, yardımlaşan, mini kriz anlarında kafa kafaya verip çözüm üretme gayreti içinde olan 5 tane harika insanla bu yola çıkmanın mutluluğunu yaşadım hep.

Moritanya’nın başkenti Nuakşota giden uçağımıza bindiğimizde, 7 saatlik bir uçuşun aslında çok daha uzun geleceğini tahmin edememiştim. Defalarca uyuyup kalktığım halde bir türlü zaman geçmiyordu sanki. Fakat kalpten bir teşekkür Türk Hava Yolları’na… Dünyada en çok noktaya uçan havayolu şirketi olmasının yanında bizlere hem gidişte hem de dönüşte konforlu ve güvenilir bir uçuş fırsatı sağladılar.

MORİTANYA’YA İNİŞ
Akşam saatlerinde Nuakşot Havaalanı’na indiğimizde, 3 saatlik bir zaman farkından dolayı yerel saatler takriben 6’yı gösteriyordu.
Aslında uçakta ilanların Türkçe, İngilizce ve Fransızca yapılmasından hissetmiştim ama ülkedeki Fransız egemenliğini asıl olarak inince hissettim. İstisnasız bütün tabelalar, yönlendirmeler Fransızca ve Arapça idi.

Vize almak için biraz sıra bekledikten sonra Hayrat Yardım Derneği’nin Moritanya’daki partner kuruluşu olan Cemiyet’ul Avn el-Hayriyye’nin başkanı olan Ahmed Emin Fal Hoca bizi bizzat karşıladı ve havaalanındaki polisler ve pasaport görevlileri de bizlere inanılmaz yardımcı oldular. Hatta bizlere bu hayırlı organizayon için buralara kadar gelmemizden dolayı hissettikleri memnuniyeti dile getirdiler.
Ahmet Emin Hoca’nın beraberindeki iki kişi çantalarımızı taşımamıza müsaade etmediler ve eşyalarımızı arabaya yüklediler.

Okyanusun dibinde ama çölün de ortasında olan Nuakşot Uluslararası Havaalanı’ndan ayrılarak otele geldik. Güzel ve temiz bir otele yerleştirildikten sonra Hoca bizi yemeğe götürdü.
Orada sordum. Fransızca neden bu kadar yaygın diye? Moritanya nüfusunu Araplar ve Afrikalılar oluşturuyor dedi. Afrikalı Moritanyalılar Arapça konuşamıyorlar biz de toplumun neredeyse %30’unu oluşturan bu insanlarla Fransızca konuşuyoruz dedi.
Okula giden herkes Fransızca bilir çünkü öğrenmek zorunlu diye de ekledi.

VE KURBAN BAYRAMI…
O akşam otelde istirahat ettik; sabahında ise büyükelçilikteki din ateşemizi ziyaret ettik. Sonra yola çıktık. 9 saat yol gideceğimizi bilmiyorduk. Yolda çok ciddi gözlemler yapma fırsatım oldu. Başkenti merkez kabul edecek olursak, merkezden her uzaklaştıkça hayat standartları sürekli azalıyordu. Moritanya’da genel olarak bir çöl iklimi havası var. Bu yüzden insanlar köylerde genel olarak çadırlarda yaşıyorlar. Sıcaktan etkilenmemek için bu çadırların yerden ilk 1 – 1.5 metre olan kısmı açık oluyor. Bunu yanında bir çok yerde tek odalı briketten yapılmış evler de bulunmaktadır. Köy dediğim zaman toplu yerleşim yerleri de var; sadece 3-5 evin olduğu yerler de var. Ve bu yerleşim yerleri birbirinden uzak değil, aksine yol boyunca sıralanmış. Çoğu yerde elektrik ve suyun olmadığı yerler var. İmkânı olanlar su kuyusu kazdırabiliyorlar olmayanlar ise eşekler ile kırbalar ile su taşıyorlar. Yani taşıma su ile evlerini döndürmeye çalışıyorlar.

Biz de arefe günü böyle bir yerde kaldık. Az önce ifade ettiğim gibi zorlu bir yolda 9 saat yolculuk yapmıştık. Çok da yorgunduk. Bu gece çölde kalacağız, 2 saat uyku hepimize yetecek dediler. Haklı çıktılar gerçekten de. Sabah orada kahvaltı tarzı bir şeyler atıştırdık ve köyün meydanında kalabalık bir cemaatle beraber bayram namazımızı kılarak ilk günkü kurbanlarımızı keseceğimiz yere geçtik.

Bu arada Moritanya’da 4 gün Türk çayı içemedik. Moritanya çayına ise kimse tam olarak alışamadı. Çünkü çok acı ve acaip derecede şekerli bir çayları var. Bir de demlikten çayları doldururken demliği 30-40 cm havaya kaldırıyorlar daha iyi köpürsün diye çünkü köpüğün çokluğu çayın kalitesine işaretmiş.

Şükürler olsun ki; Moritanya’nın Mali sınırına 18 km kalan yere gittik. Moritanya içinde yaklaşık 2000 km yol kat ettik. Gittiğimiz yerlerde milletimizin bize emaneti olan kurbanlıkların kesimine bizzat nezaret yaptık, fotoğraf ve video çekimleri yaptık onları bağışçılara gönderdik. Dördüncü gün otele geri döndüğümüzde 2 Türk abi ile karşılaştık. Siz burada mı kalıyorsunuz dediler. Biz de kurbanlarımızı başkentten uzak yerlerde kestik deyince, en iyisini yapmışsınız diye cevap verdiler. Evet elhamdülillah ki gitmişiz çünkü özellikle kırsalda yaşayan çocuklara binlerce balon, kalem-silgi, şeker dağıtımını yaptık. Abartmıyorum ama belki %99’u hayatlarında ilk defa balonla oynuyorlardı ve o gözlerindeki mutluluk, geldiğimiz bu kadar yolun yorgunluğunu bize unuttturmuştu.

Kesilen kurbanları da farklı yerleşim yerlerindeki muhtaç ailelere dağıtmaya çalıştık. Tahminen 3 bin aileye yani yaklaşık 20 bin kişiye kurban eti ulaştırdık.

Şimdi ben kendime soruyorum? Yüzbinlerce muhtaç insan olan yerde bu sayı zahiren çok bir şey ifade etmiyor fakat burada benim için önemli olan şuydu: “Bu seneki imkanlarımız ile; biz ailemiz ve sevdiklerimiz ile bayram etmek yerine buraya gelmeyi tercih ettik. İnşallah istikbalde Rabbim Türkiye’ye ve halkımıza, mazideki gibi tüm müslümanlara kol kanat germeyi, maddi manevi tüm sıkıntılarında yanında olmayı nasip eder. İşte o gün, bugün geldiğimiz gibi yine sizinle beraber olacağız.”
Buradaki partner kuruluşumuzun başkanı olan Muhammed Emin Hoca da buna binaen dedi ki: “Şii yayılmacılığının fırsat kolladığı, misyonerlerin de adeta cirit attığı bu topraklarda Türkiye’den buraya kardeşlerimizin gelmesi, bizi unutmadıklarını ve bizlere de sahip çıkacakları anlamına gelmektedir.”
Işte bu yüzden diyoruz ki Türk beklenilendir. Evet biz bu sene Moritanyaya geldik, dilleri dillerimize benzemese de gönül diliyle konuştuk.

KISA KISA MORİTANYA
Moritanyalılar hâlâ atalarından miras olarak kendilerine kalan adet ve geleneklerini yaşatmaya gayret ediyorlar. Hemen hemen herkes ‘derraa’ denen uzun, tek parça elbisesini giyerek dışarıya çıkıyorlar. Evlerine misafir olduğumuz her yerde önümüze el yıkamak için güzel ve şekilli bir leğen ile bir ibrik ve sabun getiriyorlar ve sizin kalkıp yorulmanızı istemiyorlar.

Ayrıca Moritanya ‘mahdara’ denilen yerel eğitim merkezleri ile meşhurdur. Burada başta çocuklar, yetimler hem barınıyorlar hem de Kur’an-ı Kerim’i ezberleyerek diğer dini ilimlerde de derinlik kazanıyorlar ve Moritanya sayıları 1 milyona ulaşan hafızlar ülkesi diye de isimlendiriliyor.
Ahmet Emin Hocai böyle bir merkezi ziyaret ettiğimizde bizlere şu tespiti yaptı: Biz öğrencilerimize dini ilimler ile fennî bilimleri de öğretmeliyiz. Çocuklar böylece Üstad’ın dediği gibi çift kanatlı bir kuş gibi olurlar, himmetleri de o nisbette âli ve yüce olur. Bu arada yaklaşık 4 milyon nüfusu olan Moritanya’da 4 tane üniversite bulunduğunu da ifade edeyim.

Ayrıca Türkiye’ye 4 defa gelen Ahmet Emin Hoca şunu dedi. Benim bir tespitim var. Bunu Türkiye’ye gidince öğrendim. Batı, halkına büyük projeler sunan, onların refahını düşünen İslâmî liderleri asla sevmez. Bununla beraber nerde bir müstebid, darbeci lider varsa da onu bağrına basar. İşte Türkiye’nin sistematik saldırılara maruz kalmasının sebebi budur.

SON SÖZ
Hamd olsun 6 günlük verimli bir ziyaret oldu. Bir çok insanla tanıştık, sözler aldık sözler verdik, güzel tecrübeler edindik. İstabul’dan gelip Senegal aktarması ile bizlere güzel ülkemize ve sevdiklerimize kavuşturacak THY uçağını beklerken son eklemeleri ve düzeltmeleri yaptım. Bu arada şunu ifade edeyim; gezi yazılarında akademik dil kaygısı taşımıyorum, sanki muhatabımla konuşuyormuş gibi doğal olmayı tercih ediyorum. Ve yorumlarınızı bekliyorum.
Yeni bir gezi yazısında buluşmak üzere hepiniz Allah’a emanet olun, sağlıcakla kalın.