İslam tarihi kaynaklarımız, Veda Haccı’nda Peygamber Efendimiz (sav) ile beraber bulunan sahabe sayısının 120 bin civarında olduğunu, Medine’de bulunan Cennet’ül Baki ve Mekke’de bulunan Cennet-i Mualla’da metfun bulunan sahabe sayısının ise 15 ile 20 bin arasında olduğunu zikretmektedir.

Geriye kalan sahabelerin ise İslamiyet’in parlak hakikatlerini tebliğ etmek noktasında Çin’den İspanya’ya, Anadolu’dan Afrika’nın en ücra köşelerine kadar adeta tüm dünyaya dağıldıklarını ve ömürlerinin sonuna kadar mesul oldukları vazifeleriyle meşgul olduklarını görmekteyiz.

Peygamber Efendimiz’in (sav) rahle-i tedrisinden geçen sahabeler, nurlanan kalpleri ve akılları ile kendi asrındaki insanları da maddi ve manevi karanlıklardan aydınlığa, küfür ve şirk denizinden sahil-i selamete çıkarmaya gayret etmişlerdir.

İnsanlara ‘’bir muallim/eğitimci/öğretici olarak gönderildiğini’’ ifade eden Sevgili Peygamberimiz talebeleri mesabesinde olan sahabeleri; açıklamalarının güzelliği, konuşmasının fasihliği, kelamının netliği, üslubunun tatlılığı, ikazlarının nezaketi, ruhunun aydınlığı, açık kalpliliği, yüreğinin inceliği, son derece müşfik oluşu, kızgınlığında bile hikmetli davranışı, son derece dikkatli ve uyanık oluşu, zekâsının yüksekliği, insanlara aşırı ilgisi ve merhametiyle, fevkalade bir surette terbiye etmiştir.

Hatta bazı âlimler ‘’Hz. Peygamber’in (sav) hiçbir mucizesi olmasaydı da sadece ashabı olsaydı, bu bile O’nun peygamberliğini ispat etmeye yeterli olurdu.’’ iddiasında bulunmuşlardır.

Biz de bu yazımızda, Kur’an’da bizim için ‘’en güzel örnek’’ olarak zikredilen Hz. Muhammed’in (sav) eğitimde ortaya koyduğu bu değişim ve dönüşümün nasıl olduğunu merak edenler için bazı maddeler üzerinde duracağız.

Burada Abdulfettah Ebu Gudde’nin kaleme aldığı ve bu alanda en etkili yayınlardan biri olan ‘’Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metotları’’ kitabından istifade edeceğiz.

 

1.GÜZEL YAŞANTISI VE BÜYÜK AHLAKIYLA ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber (sav) öğretim metotlarının en mühim ve en önde gelenlerinden birisi; kendi yaşamı, iyi hali ve yüce ahlakıdır. Hz. Peygamber (sav) bir şey emrettiğinde bunu ilk önce kendisi yapar, ardından insanlar bunu örnek alır ve O’nda gördükleri gibi yaparlardı. Çünkü hiç şüphe yok ki, söylemeye ve beyan etmeye göre, bizzat yaparak ve uygulayarak öğretmek insanlara daha çok tesir etmektedir.

Hz. Peygamber (sav), Amr b.  As’ı Umman meliki Culenda’ya gönderip, onu İslam’a davet etmişti. Culenda diyor ki: ‘’Ben bu peygamberin hak elçi olduğunu emrettiği bir hayrı ilk önce kendisinin yapması, nehyettiği/yasakladığı şeyi de ilk önce kendisinin terk etmesinden anladım.’’

 

2.DİNİN HÜKÜMLERİNİ TEDRİCİ OLARAK ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber (sav) dinin ahkâmını peyderpey öğretiyordu. Öğrettiklerinin daha iyi anlaşılması ve zihinlere yerleşip ezberlenmesi için, öğretirken önem sıralamasında bulunuyor ve parça parça, bölüm bölüm öğretiyordu.

Ebu Abdurrahman es-Sülemî şöyle anlatıyor:

Allah Resulü (sav) ashabından bizlere Kurân-ı Kerim öğreten biri vardı. Bize şu haberi verdi:

“Biz, Peygamber Efendimiz’den (sav)  on ayet alır, bunlardaki bilgileri ve amelleri öğrenmeden diğer on ayete geçmezdik. Resulullah (sav) bize hem ilim hem de ameli (birlikte) öğretirdi.”

 

3.EĞİTİMDE İTİDALLİ OLUŞU, USANDIRMAMASI

Hz. Peygamber (sav) ashabı usanmasın diye, nasihatte bulunmak ve öğretmek için uygun vakit ve durumları göz önünde bulundururdu. Bu hususta da itidal ve orta yolu tutmuştu. Zira Hz. Peygamber (sav) ashabından birini herhangi bir işe gönderdiğinde ‘’Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin.’’ buyururdu.

Abdullah bin Mes’ûd (ra) insanlara perşembe günleri vaaz ederdi. Bir kimse ona:

“Ebû Abdurrahman! Keşke bize her gün vaaz etsen” dedi. İbn-i Mes’ûd (ra) şunları söyledi:

“Sizi usandırmamak için her gün vaaz etmiyorum. Nitekim Resulullah (sav) de bıkıp usanmayalım diye, dinlemeye istekli olduğumuz günleri kollardı.”

 

4.ÖĞRENENLERİN ŞAHSİ FARKLILIKLARINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMASI

Hz. Peygamber (sav) dinleyicilerin ve soru soranların şahsi farklılıklarına son derece dikkat ederdi. Herkesin anlayışına ve seviyesine göre hitap ederdi. Yen, başlayanların durumlarını göz önünde tutar, son noktaya gelmiş olanlara öğrettiklerini onlara öğretmezdi. Herkesin sorusuna onu ilgilendiren kadarıyla ve durumuna uygun olarak cevap verirdi.

Hz. Peygamber’in (sav) cevaplarının farklılığı sual soranların hallerinin, konumlarının ve yapabilme kapasitelerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır.

Peygamber Efendimiz’e (sav)  farklı kültürlerden, farklı kabilelerden ve farklı seviyelerde insanlar gelirdi. Allah Resulü (sav) onların anlayacağı dille karakter ve ihtiyaçlarına göre hitap ederdi. Sorularına durumlarına göre cevap verirdi. Meselâ:

‘’Amellerin en fazîletlisi hangisidir?’’ sorusuna, muhataba ve zamana göre:

“Allah’a iman, Allah yolunda cihat ve hacc-ı mebrur!”

“ Zikrullah”

“Allah için sevmek!”

“Namaz!”

“Anne ve babaya hizmet!”

“Hicret!”  şeklinde farklı cevaplar vererek her birine, kendisi için en münasip olan ameli tavsiye etmiştir. Zira Efendimiz (sav) muhatabının ihtiyaç, imkân ve durumunu çok iyi tahlil ediyor ve yapması gereken hususu öne çıkarıyordu.

 

5.DİYALOGLA VE SORU SORARAK ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber’in (sav) öğretimdeki en büyük metotlarından birisi de, dinleyenlerin dikkatlerini toparlamak, onları vereceği cevaba yoğunlaştırmak ve cevabın ne olabileceği hususunda fikir üretmeleri için karşılıklı konuşması ve sual sormasıydı. Böyle soru sorduğunda sahabe cevap veremezse, Resulullah’ın (sav) verdiği cevabı daha iyi anlıyorlar ve mesele zihinlerine daha iyi yerleşiyordu.

Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” diye sordu. Sahabeler:

“O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz.” dediler. Resul-ü Ekrem (sav):

“Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.

 

6.AKLİ ÖLÇÜLERLE KONUŞARAK ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber’in (sav) öğretimde kullandığı metotlardan birisi de, bazı zamanlar soru sorarak, gerekse cevap vererek akli muhakeme yoluyla öğretme tutmasıdır. Bunu yapmaktaki amacı, batılı\yanlışı iyi gören kimsenin kalbinden batılı söküp atmak ve hakkı uzak bulan veya garipseyen kimsenin kalbinde hakkı yüceltmek ve yerleştirmektir.

Bir gün Efendimiz (sav) kendisine gelerek, zina etmeyi düşünen bir gence böyle bir şeyi kendi akrabaları için isteyip istemeyeceğini sordu. Genç:

‘’Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallahi istemem ya Resulallah!’’ cevabını verince:

‘’Diğer insanlar da böyle bir şeyi istemezler’’ buyurdu.

Daha sonra Resulallah (sav) mübarek elini gencin üzerine koyup:

‘’Allah’ım, bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve iffetini muhafaza eyle!’’ diye dua etti. Genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmedi.

 

7.ZEKÂLARINI AÇMAK VE SAHİP OLDUKLARI BİLGİYİ ORTAYA ÇIKARMAK İÇİN ASHABINA SORULAR SORMASI

Hz. Peygamber (sav) bazen bildiği şeyleri ashabına sorardı. Bunu da anlayıp kavrama kabiliyetlerini canlandırmak, zekâlarını harekete geçirmek için yapardı. Bilgiyi, bilmece şeklinde vererek, sahip oldukları malumatı öğrenmek isterdi.

İbn-i Ömer (ra) anlatır: Resulullah’ın (sav) yanındaydık:

‘’Söyleyin bakalım, müslüman kişiye benzeyen ağaç hangisidir? O ağaç yeşildir, yaprağını hiç dökmez, o şöyle şöyledir (diye o ağacın güzel vasıflarını saydı. Sonra da) Rabbinin izniyle her an meyvesini verip durur’’ buyurdu.

İnsanlar (isabetli) bir cevap veremeyince Resulullah (sav):

“O hurma ağacıdır” buyurdu.

 

8.MUKAYESE VE TEMSİL/ÖRNEK VERME YOLUYLA ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber (sav) ashabın anlaması için bazen arz ettiği hükümlere kıyaslamalarda bulunur ve hükmün nedenlerini anlatırdı. Bunu, bir meselenin hükmünün o şekilde olmasının sebeplerini keza dindeki durumunu anlayamadıklarında yapar; neticede karışık gelen husus onlara netleşir, anlayamadıkları yön açığa çıkardı.

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Benimle sizin durumunuz şuna benzer: Bir adam ateş yakar. Ateş etrafı aydınlatınca pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onlara mani olmaya çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak pek çoğu ateşe düşerler. Ben, ateşe düşmemeniz için sizi belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe atılmak için koşuyorsunuz!”

 

9.BENZETMELERDE BULUNARAK ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber (sav) çoğu zaman anlatmak istediği meselelerin anlaşılması için insanların gözleriyle gördükleri, dilleriyle tattıkları, hissettikleri ve elleriyle tuttukları şeyleri misal olarak getirirdi. Çünkü bu yolla öğrencinin anlaması kolay hale gelir, öğreten insan öğrettiği veya sakındırdığı şeyi daha hızlı ve tam olarak izah eder.

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Mümin bal arısına benzer. Arı; daima temiz olan şeyleri yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve nazik davrandığı için konduğu yere zarar vermez, orayı kırıp bozmaz.’’

 

10.ÖĞRETİRKEN SÖZLÜ İFADE VE ELLE İŞARETİ BİR ARADA KULLANIRDI

Hz. Peygamber (sav) bazı zamanlar öğretirken meramını sözle ifade etme yanında mübarek elleriyle de işaret ederdi. Bunu, anlatmak istediğini daha iyi açıklamak, zikrettiği veya öğrettiği şeyin ehemmiyetine dikkat çekmek için yapardı.

Rasulullah (sav) ‘’Mü’min diğer mümin için parçaları birbirini destekleyen bir bina gibidir.’’ buyurdu ve (bunu göstermek için) parmaklarını birbirine kenetledi.

 

11.ASHAB SORMADAN ANLATMASI

Hz. Peygamber (sav) çoğu zaman ashabı kendisine bir soru yöneltmeden onlara açıklamalarda bulunur, anlatırdı. Bunu özellikle hiç kimsenin sormayı aklemediği önemli hususlarda yapardı. Şüphenin gönüllere yerleşip kötü etkisini göstermesinden korkarak, sorun daha ortaya çıkmadan cevabını vermiş olurlardı.

Hz. Peygamber (sav) sual soranların sorularına cevap verirdi. Dinin pek çok kural, hüküm ve temel esaslarını ashabının sormuş olduğu sorulara cevap vermek suretiyle öğretmişlerdi. Ayrıca O, ashabını karşılaştıkları meseleler ve sıkıntılar ile öğrenmek istedikleri farzları ve dinin hükümlerini sormaya teşvik ederdi.

Hz. Peygamber (sav) bazen –suali yanında bunu da bilmesi gerekir diye düşündüğünde- soru soranın sualine sorduğu şeyden daha fazlasıyla cevap verirdi. Bu O’nun son derece şefkatli olmasından, öğrenen ve konuyu anlamaya çalışanları son derece gözetmesinden kaynaklanmaktaydı.

Hz. Peygamber (sav) bazı zamanlar kendisine arz edilen sorunun cevabını vermeyi bir sahabeye havale ederek ilmi meselelerde cevap vermeye alıştırırdı.

Hz. Peygamber (sav) bazen de bazı sahabelerini imtihan eder, zekâlarını ve bilgilerini tespit için onlara bir şey sorardı. Doğru cevap verdiklerinde onlar meth ederdi. Böylece Allah Resulü’nün (sav) sevgisine mazhar olduklarını ve güzel cevap verdikleri için takdir edildiklerini gösterirdi.

Allah Resulü (sav) bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate dönüp:

“Ey Muhacir ve Ensar! Yemen’e hanginiz gider?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir:

“Ben giderim ya Resulallah” dedi. Efendimiz sustu, ona cevap vermedi.

“Ey Muhacir ve Ensar! Yemen’e hanginiz gider?” diye tekrar sordu. Bu kez Hz. Ömer kalkıp:

“Ben giderim ya Resulallah” dedi. Peygamberimiz yine sustu, ona da cevap vermedi. Sonra:

“Ey Muhacir ve Ensar! Yemen’e hanginiz gider?” diye üçüncü kez sorunca, bu kez de Muaz bin Cebel (ra) kalkıp:

“Ben giderim ya Resulallah!” dedi. Allah Resulü (sav):

“Ey Muaz, bu vazife senindir!” dedi. Sonra Bilâl’e dönüp:

“Ey Bilal! Bana sarığımı getir.” buyurdu. Sarık getirilince, onu Muaz’ın başına sardı ve:

“Sana bir dava geldiğinde nasıl ve neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz (ra):

“Allah’ın Kitabı’na göre hüküm veririm” dedi. Efendimiz (sav):

“Eğer Allah’ın Kitabı’nda aradığın hükmü bulamazsan neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz:

“Resulullah’ın o husustaki sünnetine göre hüküm veririm” dedi. Efendimiz:

“Eğer Allah’ın Resulü’nün sünnetinde de bir hüküm bulamazsan ne yaparsın?” diye sorunca Muaz (ra):

“O zaman ben de kendi içtihadımla hüküm veririm” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav), elini Muaz bin Cebel’in göğsüne koyarak:

“Resulünün elçisini, Resulünün hoşnut olacağı şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun.” buyurdu.

 

12.MÜNASİP\UYGUN DURUMLARI ÖĞRETMEK İÇİN FIRSAT BİLMESİ

Hz. Peygamber (sav) öğretmek istediği şeye muvafık düşen durumları çoğu zaman fırsat bilir ve o an uygun düşen şeyle anlatıp öğretmek istediği şey arasında irtibat kurardı. Çünkü bu usul, meseleyi dinleyenlere daha da iyi kavratır ve öğretir.

Bera (ra) anlatıyor:

“Biz Resulullah Efendimiz (sav) ile bir cenazede bulunmuştuk. Efendimiz (sav), kabrin kenarına oturup ağladılar, öyle ki gözyaşlarıyla toprak ıslandı. Sonra da:

‘’Kardeşlerim! İşte asıl böylesine mühim bir yer için hazırlık yapın!’’ buyurdular.

Ömer bin Hattab (ra) şöyle anlatır:

Bir keresinde Allah Resulü’ne bir grup esir getirdiler. İçlerinde (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu hasretten dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadın da vardı. Efendimiz çevresindekilere (o kadını işaretle):

“Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” diye sordu.

“Asla, atmaz” dedik. Bunun üzerine Şefkat Peygamberi Efendimiz:

“İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu.

 

13.ŞAKA VE LATİFEYLE ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber (sav) bazı zamanlar ashabıyla şakalaşıp onlara latife yapardı. Ancak o şakalarda doğru sözden başka bir şey demezdi. (Şaka diye yalan söylemezdi.)

Bir defasında ihtiyar bir kadın Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“Ya Resulüllah! Cennete girmem için Allah’a dua et!” dedi. Efendimiz (sav):

“Cennete yaşlı kadınlar giremez!” buyurdu. Verilen cevabın nüktesini anlayamayan kadıncağız üzüldü ve ağlamaya başladı. Bunun üzerine Âlemlere Rahmet Efendimiz durumu ona şöyle izah etti:

“Yaşlı kadınlar cennete o hâlleriyle değil, genç ve güzel olarak girerler. Zira Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de; ‘’Biz (cennete giren kadınları) defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kılmışızdır.’’ (el-Vâkıa 56/35-38) buyuruyor.”

 

14.ZİKRETTİĞİ HUSUSU VURGULAMAK İÇİN SÖZÜNÜ ÜÇ KEZ TEKRAR ETMESİ

Hz. Peygamber (sav) zikrettiği hususu vurgulamak, muhataba o konunun ehemmiyetini göstermek ve iyice anlamasını sağlamak amacıyla sözünü tekrar ederdi.

Enes (ra) şöyle anlatır:

Vefatı esnasında Peygamber Efendimiz’in yanındaydık. Bize üç defa:

“Namaz hususunda Allah’tan korkunuz!” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:

“Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkunuz, iki zayıf hakkında Allah’tan korkunuz: Onlar dul kadın ve yetim çocuktur. Namaz hususunda Allah’tan korkunuz!”

Resullah (sav) daha sonra, “Namaz, namaz…” diye tekrar etmeye başladı. (Mübarek lisanı söyleyemez olunca bile) rûh-i pâki Refîk-i A’lâya yükselinceye kadar bunu içten içe tekrar edip durdu.

 

15.ANLATTIĞI MESELENİN EHEMMİYETİNİ GÖSTERMEK İÇİN OTURUŞUNU ve DURUŞUNU DEĞİŞTİRMESİ

Hz. Peygamber (sav) bazen oturuşunu ve duruşunu değiştirerek sözünü tekrar ederdi. Bunu, söylediği veya uyardığı hususun ehemmiyetini ve tehlikesini göstermek için yapardı.

Resulullah (sav) bir gün:

“Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Biz de:

“Evet, ya Resulallah.” dedik. Resul-ü Ekrem Efendimiz:

“Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek!” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak!” buyurdu. Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, keşke sükût buyursalar da yorulmasalar, diye arzu ettik.

 

16.DİKKATİNİ TAMAMEN VERMESİ İÇİN MUHATABIN ELİNİ VEYA OMUZUNU TUTMASI

Hz. Peygamber (sav) bazen muhatabın elini veya omzunu tutmak suretiyle, dikkatini tamamen kendisine vermesini sağlardı. Bunu öğrettiği şeye daha çok kulak kesilmesi, her şeyiyle Resulullah’ın (sav) sözüne yönelmesi için yapardı. Zira bu daha iyi anlamasını ve öğrenmesini sağlardı.

Ebu Hureyre (ra) şöyle anlatır:

Bir gün Resulullah (sav) ashabına:

“Şu kelimeleri kim benden alıp onlarla amel edecek veya onlarla amel edecek kişilere öğretecek?” buyurdu. Ben hemen atılıp:

“Ben, ey Allah’ın Resulü!” dedim. Resulullah (sav) elimden tuttu ve şu beş şeyi saydı:

“Haramlardan sakınırsan, Allah’ın en âbid kulu olursun.

Allah’ın sana olan taksimatına rıza gösterirsen, insanların en zengini olursun.

Komşuna ihsanda bulun (güzel muamele et) ki, (kâmil bir) mümin olasın.

Kendin için istediğini başkaları için de iste ki, (kâmil bir) müslüman olasın.

Fazla gülme! Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür.”

 

17.TEŞVİK EDEREK VE SAKINDIRARAK ÖĞRETMESİ

Hz. Peygamber’in (sav) öğretimde kullandığı metotlardın en başta gelenlerinden birisi de yapılmasını istediği hayra teşvik etmesi, sakındırdığı şeylerden de korkutmasıydı. Hz. Peygamber (sav) hayırlı şeylere, sevabını zikredip sağlayacağı faydalara dikkat çekerek teşvikte bulunur; şerden de azabını zikredip kötülüklerine ikazda bulunarak sakındırırdı.

Hz. Hamza’nın müslüman olmasında da aynı durumu görmekteyiz. Hamza (ra) iman etme hususunda birçok tereddütler yaşayıp geceyi uykusuz geçirdikten sonra sabah erkenden Peygamber Efendimiz’in yanına geldi. Uykusunu kaçıran şüphe ve tereddütleri ona bir bir anlattı:

“Ey kardeşimin oğlu! Ben öyle bir çaresizlik içine düştüm ki çıkış yolu bulamıyorum. Ne olur bana bir şeyler söyle, bir çıkış yolu göster” dedi. Bunun üzerine Efendimiz ona vaaz u nasihatte bulundu. Ahiret azabını ve nimetlerini anlatarak onu azap ile korkuttu ve cennet ile sevindirdi. Efendimiz’in bu nasihatleri sonucunda, Hz. Hamza iman etti.

Ebu Hureyre Hazretleri şöyle ifade eder:

(Ashab-ı kiram arasında şu hakikati) duyardık: Kıyamet gününde bir kişinin yakasına, hiç tanımadığı biri gelip yapışır. Adam şaşırarak:

“Benden ne istiyorsun? Ben seni hiç tanımıyorum ki!” der.

Yakasına yapışan kişi ise:

“Dünyada iken beni hata ve çirkin işler üzerinde görürdün de, ikaz etmez, beni o kötülüklerden alıkoymazdın.” diyerek ondan davacı olur.

 

SON SÖZ

Peygamber Efendimiz ‘’insan odaklı’’ bir eğitim sistemini benimsemiş ve adeta sıfırdan başlayarak bir toplumu yeniden şekillendirmiştir. Bizler de tabiri caize eğitim krizleri yaşadığımız şu asrımızda, fen ve teknolojinin her türlü imkânından istifade ve nebevi metoda uygun olarak, insan odaklı bir yaklaşımla bu krizi aşmaya muvaffak olabiliriz.